8 Haziran 2013 tarihinde Diyarbakır Sümerpark Resepsiyon Salonu’nda panel

8 Haziran 2013 tarihinde Diyarbakır Sümerpark Resepsiyon Salonu’nda “Hakikatleri Açığa Çıkarma ve Geçiş Süreci Adaleti” konulu panelimizi gerçekleştirdik.

Panel konuklarından Dr. Gustavo Palma, Guatemala La Aurora Havaalanında iki gün üst üste idari ve bürokratik engeller sonucunda uçağa alınmadı ve panelimize katılamadı, ancak bir teşekkür ve dayanışma mesajı gönderdi. Panelimiz, Uluslararası İlişkiler Uzmanı Dr. Nesrin Uçarlar’ın  açılış konuşması ve geçiş süreci adaletine ilişkin yaptığı bir değerlendirme ile başladı. Nesrin Uçarlar, konuşmasında 97-98 yılında Guatemala’da yayınlanan komisyon raporuna değindi. 8000 kişinin tanıklığına dayanan, 12 ciltlik bu rapor, savaşın sebep ve sonuçlarını ortaya koyuyor ve yaşanan kıyımları açığa çıkarıyor.

Binlerce kişinin öldüğüne ve yas tuttuğuna değinilen raporda “kalanlar için barışma, adalet olmadan imkansızdır”, ifadesi geçiyor, çünkü; “…ölen insanların gözleri adalet gelinceye kadar açık kalacak”.

Raporun dikkat çeken yönlerinden biri, sürecin sadece iki tarafının olmadığını, daha geniş çevrelere yayıldığını vurgulaması; bir diğeri de, bazı organize şiddet eylemlerinin soykırım olarak görülebileceğini teslim etmesidir.

Raporda yer alan tavsiyeler ise;

  • Mağdurların anılarının korunması (anıtların yapılması, sözlü tarih, mekanlara ad verilmesi vs.),
  • Mağdurların kayıplarının tazmin edilmesi,
  • Karşılıklı saygı kültürünün oluşması,
  • Demokratik sürecin güçlenmesi,
  • Raporun takibi için bir komisyonun kurulması olarak sıralanabilir.

Guatemala Hakikatleri Açığa Çıkarma Komisyonu nezdinde Birleşmiş Milletler raportörü  Arizona Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Elisabeth Oglesby ise görsel verilerle desteklediği bir sunuş yaptı. Panel öncesinde Diyarbakır BDP ve AKP il yönetimleri ile görüşerek başlatılan çözüm ve barış sürecine ilişkin görüş alışverişinde bulunan Prof. Oglesby, konuşmasının sonrasında halen çok sancılı bir şekilde devam eden Guatemala barış süreci ile yolun başında olduğumuz çözüm adımları arasında paralellikler ve kıyaslamalar yapan sorulara yanıt verdi.

Soykırım davasında tanıklığına da başvurulan Oglesby, demilitarizasyon ve tarihsel hafızanın yeniden kazandırılması hakkında çalışma yürüttüğünü belirterek raporda yer alan bazı fotoğraf ve grafikleri açıkladı. Soykırım davasına konu olan El Piche bölgesinin haritasını gösterdi. Raporda yer alan en can alıcı grafik tablo, işlenen insan hakkı ihlallerinin %93’ünün devlete, %3’ünün gerillaya ait olduğunu ve %4’ünün failinin bilinmediğini gösteriyordu.

Oglesby, her ne kadar 60 ve 70’lerde de yerinden edilmeler söz konusu olsa da Maya topluluklarına yönelik katliamların 80’lerde arttığını vurguladı. 1982-83 yıllarında General Efrain Rios Monnt komutanlığında yok etme savaşının hüküm sürdüğünü ve 600 köyün yakıldığını söyledi. “Yeniden Yapılandırma Savaşı” denen bu süreçte sivil devriyeler ve korucular, mülteci konumundaki Mayalar’ın ordu kontrolündeki köylere yerleşmelerinde aracı oldular. Her erkek bu birliklere katılmak zorundaydı. Korucu birlikler şehirlerde güçlü değildi. Maya bölgesinde güçlüydüler. Bazıları ağalaştı ve patronlaştı. Bazıları ise sadece köylüydü. Korucularda palalar ve basit tüfekler bulunuyordu, zira ordu onlara güvenmiyordu.

Maya bölgelerinde koruculuk sistemi 82’de kuruldu. 86-87 yıllarında koruculara karşı protesto gösterileri oldu. Her ne kadar ordu zoruyla olsa da korucular çoğu insan hak ihlallerinin failleri ve ideolojik temizlik hareketinin aracıları oldular.

Onlar da Maya’ydı. Lağvedilmeleri korucu olmalarından değil Maya olmalarındandı. Devlete çok da bağlı değillerdi, komutanlara bağlıydılar. Bu komutanlar, onların sayesinde çok güç elde etti. Korucular, toplumu bölmekte kullanıldı. Tecavüz, toplu tecavüz, cinsel kölelik gibi olaylara katıldılar. Ordu, korucuların tüm bu yaptıklarını görmezden geldi. Öte yandan mülteciler uluslararası bir desteğe sahipti. 96’da tekrar köylerine geldiler. Bir pilot barış denemesi oldu. Barış imzalanmamış olsa da askersizleşme süreci başladı. Yetkisizleştirilmeyi kabul etmeyen korucular yüzünden bir takım çatışmalar oldu. Süreç ordunun kontrolündeydi. Merkezi bir yapı ve emir komuta zinciri vardı.

23 yaşından itibaren genç bir öğrenciyken Guatemala’da saha çalışması yapan profesöre göre, hakikatleri açığa çıkarma süreci bir formalite ya da öç alma süreci değil sahici bir barışma için gerçekleri kolektif olarak ortaya çıkarma çabası. Defalarca askeri darbeleri yaşamış 9 milyon nüfuslu bu ülkede iki yüz binden fazla cana mal olmuş bir kirli savaş yürütüldü. 40.000 civarında yargısız infaz ve kaybın %81 kadarının doğrudan ordu ve ordu ile bağlantılı birimler, %12 kadarının paramiliter karşı-ayaklanma grupları ve %3 kadarının ise URNG adı altında birleşen dört örgütün oluşturduğu gerilla güçleri tarafından işlendiği ortaya çıktı.

Ordu, hakikat komisyonu ile işbirliği yapmadı. ABD ise savaş dönemine ilişkin kimi resmi belgeler üzerindeki gizliliği kısmen kaldırdı. Gayrı-resmi olarak ordu ve güvenlik güçleri tarafından cesaretlendirilen toplam 1 milyon kişilik paramiliter örgütlerin insan sayısı itibariyle dörtte biri, 1984 yılında silahsızlandırıldıktan 6 yıl sonra yeniden örgütlenerek büyük toprak sahipleri ve çetelerin daha modern silahlarla donanmış vurucu güçlerine dönüştüler. Koruculuk sisteminin mirası şunlar oldu:

  • Günümüzün biçim değiştirmiş sosyal şiddet halleri,
  • Ordu ulu orta baskı uyguluyordu. İdam ve linç gibi şiddet olaylarını korucular da uyguluyordu.
  • Mayaların yerel adalet anlayışı ile ilgisi olmayan şeyler yapıldı.

URNG ise taban örgütlerindeki militanların ve 21 yerli Maya topluluğunun komisyona bilgi vermesine olanak sağladı, ancak komuta kademesi mesafeli davrandı.

Hakikat komisyonu devlet, gerilla ve sivil toplum tarafından önerilen üç kişinin çalışması ile başlatıldı. Bu üç kişiye yüzlerce uzman, arşivci, hukukçu, sosyal hizmet görevlisi, halk animatörleri, psikolog ve tarihçi yardımcı oldu. Komisyonun kurulması aşamasında, hangi yetkilere sahip olacağı meselesi önemli bir gerilim yarattı; tüm kurumların arşivlerine girilememesi hak ihlalleri mağdurları ve yerli topluluklar tarafından eleştirildi. Komisyonun fail kişileri değil ancak kurum ve birimleri açığa çıkarma yetkisi vardı. Bu yetersizlik komisyon çalışmaları bittikten sonra avukatların açtıkları davalarla kısmen giderildi, hatta 15 yıl sonra bir soykırım mahkemesi kuruldu. Antropolog Profesöre göre bu durum hakikat komisyonlarının anlamının; gerçek bir barış süreci için “geçmişi lanetleyip acıları rafa kaldırma” değil ancak bir başlangıç olduğu gerçeğini kanıtlıyor. Bu tür komisyonlarda herkes her istediğini elde edemiyor. Bu açıdan komisyon eleştiri aldı. Komisyon çalışmaları 6 aylık olarak düşünülmüştü. Bu, 36 yıllık savaş için çok kısa bir süreye tekabül ediyordu. 4 kez süresi temdit edildi. “Özel isim ve failler ortaya konulamaz” ve “rapor davalarda kanıt olarak kullanılamaz”, biçiminde kısıtları vardı. Öte yandan bu sınırlamalar komisyonu paradoksal olarak motive etti ve mekanizmaları anlamaya yöneltti. Soykırımın mantığını ortaya koyması açısından raporun önemi yadsınamazdı.

Guatemala’ da yaptığı saha çalışması sırasında  yine antropolog kadın meslekdaşı ve Gustavo Palma ile ortak dostları olan Myrna Mack’ ın öldürülmesine tanık olan Oglesby, kadınların bu süreçte lokomotif rol oynadıklarını vurguladı. Kirli savaş sürecinde ailelerinden insanları yitiren, tecavüze uğrayan, zorla göçertilen aileleri ayakta tutmaya çalışan kadınlar, komisyonun kapısını ilk çalanlar ve korku duvarını aşanlar oldu. Resmi komisyonun yetersiz olduğu alanlarda kendi hakikat ve soruşturma komisyonlarını kurdular. Oglesby, Diyarbakır özelinde güçlü bir kadın özgürleşmesi çabasına tanık olduğunu, bundan etkilendiğini ve öğretici sonuçlar çıkardığını ifade etti.

Hakikat komisyonunun altından kalktığı anlamlı işlerden bir tanesi de suçun, saldırının, vahşetin kendisini olgusal olarak sadece kurbanlaştırma söylemi ile yinelemesi değil bu fiillerin yaşandığı ekonomik, toplumsal bağlamı da analiz etmesi olmuş. 100 paradigma ( bağlam ) vakası analiz edilmiş. Buna göre çatışmalarının tarihsel geçmişi değerlendirilmiş ve mağdur demenin yanlış olduğu tüm bunların birer hayat hikayesi olduğu ifade edilmiş. Bu sayede, savaş esnasında yapılan orman yangınları, maden, baraj yapımı gibi ekolojik yıkım öğeleri de kısmen de olsa açığa çıkarılmış ve bir toprak reformu hayata geçirilmiş. Hakikatleri açığa çıkarma raporu, tarihsel hafızanın oluşturulmasının ilk adımı olmuş.

Sonraki kritik adım bunun topluma ulaştırılması. Guatemala’da pek çok kişinin bu rapordan haberi var.  Rapor kolektif hafızayı özgürleştirmede bir adım. Bu raporun toplumsallaştırılması çok önemli.

Hakikat komisyonu, zarar görenlere telafi ve maddi tazminat ödenmesini de sağlamış. Oglesby, sorulara verdiği yanıtlardan sonra panele katılanlara kendi deneyimlerine ilişkin sorular sordu ve ilginç cevaplar alarak Diyarbakırlılara teşekkür etti.

DİSA’nın etkinliğine çoğunluğu kadınlar olmak üzere, kurucu üyelerimizden Dr. Necdet İpekyüz, Prof. Şemsa Özar, Yard. Doç. Vahap Coşkun, Şahismail Bedirhanoğlu, Eski Baro başkanı Emin Aktar, milletvekilleri Galip Ensarioğlu ve Sezgin Tanrıkulu’nun yanı sıra ABD Konsolosluğu Kültür Ateşesi Susan Wilson, Baro başkanı Tahir Elçi ve Yazar Rojin Canan Akın ile AKP il örgütünden, DTK komisyonlarından, KAMER’den, 2013 Düşünce ve İfade Özgürlüğü ödülü alan, yıllardır çeşitli kitapları nedeniyle hakkında dava açılan ve kitapları toplatılan Aram Yayınları çalışanları ve Diyarbakır sivil toplum kurumlarından yaklaşık 150 kişi katıldı.

Comments are closed.