Anadil ve Anayasa

Yeni anayasa ile Kürt meselesi arasında çok yakın bir bağlantı var. Şöyle ki; bir taraftan Kürt meselesini çözmeyi gaye edinmeyen ve buna matuf düzenlemeleri içermeyen bir hukuksal metin “yeni anayasa” olarak nitelendirilemez. Diğer taraftan, Kürtlerin taleplerini içeren ve garanti altına alan yeni bir anayasa yapılmadan da Kürt meselesi barışçıl bir şekilde çözülemez.
Kürtlerin anayasal düzlemde güvenceye kavuşturulması gereken öncelikli talebi ise anadilinde eğitimdir. Bundan iki yıl önce bu konuya ilişkin yaptığımız bir çalışma vesilesiyle farklı Kürt siyasal çevreleriyle görüşmüştük. Gördüğüm tablo şuydu: Kürt meselesinde kullanılan araçlar/yöntemler ve çözümün hangi idari çerçeve içinde olabileceği gibi hususlarda bu çevreler farklı düşüncelere sahipler. Ancak konu anadilinde eğitime gelince neredeyse ağız birliği etmişçesine hemen herkes aynı kavramlarla konuşuyor ve aynı istekleri dillendiriyordu. Görüşmelerde, dilin kültürün taşıyıcısı olduğundan hareketle dile çok büyük bir anlam atfediliyor, asimilasyonun durdurulması ve Kürtlerin kültürlerini sonraki kuşaklara aktarabilmesi için Kürtçenin mutlaka eğitim dili haline getirilmesinin şart olduğu belirtiliyordu.

İki önemli nokta 
Aradan geçen süre zarfında anadilinde eğitime yapılan vurgunun arttığını söyleyebilirim. Bugün itibarıyla anadilinde eğitim, Kürtlerin büyük bir kısmının üzerinde mutabık oldukları ve “olmazsa olmaz” varsaydıkları bir talebe dönüşmüş durumda. Burada bir parantez açıp iki noktanın altını çizmek gerekir. İlki, “anadilin öğrenimi hakkı” ile “anadilinde eğitim hakkı”nın birbirinden farklı olduğu.
Anadilin öğreniminden kastedilen, bir ülkede resmi dilden farklı bir dil konuşan toplulukların mensuplarına kendi anadillerinin öğretilmesidir. Devlet, genel eğitim-öğretim sistemi içerisinde çocuklara anadillerini öğretmeye çalışmakla yetinir, ama eğitim ve öğretim bütünüyle resmi dil üzerinden yürür. Anadilinde eğitim ise, eğitim ve öğretimin anadilinde yapılmasıdır. Müfredatın, kullanılacak araç-gereçlerin ve dokümanların anadilinde hazırlanması ve eğitim-öğretimin bütün aşamalarında anadilinin kullanılmasıdır.
İkincisi, anadilinde eğitim hakkının tanınması, resmi dilin eğitim-öğretim süreçlerinden dışlanması anlamını taşımaz; bu hak, resmi dilin öğrenilmesi ve öğretilmesi zorunluluğunu da ortadan kaldırmaz. Nitekim bu hakkı tanıyan ülkelerde yasal mevzuat, hem resmi dilin herkese öğretilmesini hem de eğitim-öğretimde anadilin ve resmi dilin birlikte kullanılmasını öngören hükümler içerir. Anadilinde eğitimin amacı, kişinin sadece kendi anadilini öğrenmesini ve kullanmasını sağlamak değildir; aksine amaç kişinin çok-dilde kendisini ifade edebilecek, hayatını idame ettirebilecek ve akademik üretim yapabilecek bir dil becerisiyle donatmaktır.

Dünya anayasaları 
Çalıştığım ve görebildiğim kadarıyla Türkiye’de Kürtler, “Canım Kürtler matematiği kendi dillerinde öğrenirlerse bunun onlara ne faydası olacak? Ama madem çok istiyorlar, o zaman haftada iki saat okullara seçmeli Kürtçe dersi konulur ve arzu eden de gider orada öğrenir” tarzı –dillerini ve taleplerini küçümseyen- söylemlerden rahatsız oluyorlar. Kürtler kimseden ulufe beklemiyor, aksine bugüne kadar gasp edilmiş anadillerinde eğitim (öğretim değil) haklarının tanınmasını talep ediyorlar. Kürtlerin anadilinde eğitimi savunusu, bazılarının sandığı gibi resmi dile –Türkçeye- bir karşıtlık barındırmıyor ve Türkçeyle bütün bağların koparılması anlamına gelmiyor. Bu talep, iki dilin de hakkıyla öğrenilmesi talebidir; bu nedenle bu talebe kulak verilmeli ve –eğer yapılabilecekse- yeni anayasa bu talebi karşılayacak şekilde kaleme alınmalıdır. Peki, bu nasıl yapılabilir? Eğitimin hangi dilde/dillerde yapılacağı konusunda dünya anayasalarında üç farklı düzenlenme söz konusu.
Birincisi, eğitimin sadece resmi dilde yapılacağını belirten anayasalardır. Bu anayasaların en tipik örneğini teşkil eden mevcut 82 Anayasasının 42. Maddesi, Türkçe dışındaki hiçbir dilin, eğitim ve öğretim kurumlarında vatandaşlara anadilleri olarak okutulup öğretilmeyeceğini kayıt altına alır. Keza Gürcistan (m.85) ve Portekiz (m.9-f ve 74-i) Anayasalarında da eğitimde resmi dile atıf yapılmıştır.
İkincisi, eğitim diline ilişkin herhangi bir hükme yer vermeyen anayasalardır. Çok sayıda anayasada (ABD, Arnavutluk, Avusturya, Almanya, Çek Cumhuriyeti, Danimarka, Endonezya, Finlandiya, Fransa, Güney Kore, Hırvatistan, Hollanda, İspanya, İsrail, İsveç, İspanya, İtalya, Japonya, Letonya, Lüksemburg, Norveç, vb.) eğitim dili anayasada düzenlenmemiş, bu konu kanunlara bırakılmıştır. Türkiye’nin 1924 (m.80) ve 1961 (m.21-2) Anayasalarının eğitim hakkını düzenleyen maddelerinde de eğitimin diline ilişkin bir ibare yoktur.
Üçüncüsü ise resmi dilin haricinde diğer dillerde de eğitim verebilme hakkını kayıt altına alan anayasalardır. Farklı kültürlerin kimliklerine ve dillerine ilişkin taleplerini karşılamak için birçok ülkede (Arjantin, Azerbaycan, Belçika, Kolombiya, Bulgaristan, Estonya, Filipinler, Güney Afrika Cumhuriyeti, İran, İsviçre, Kolombiya, Malezya, Polonya, Rusya, Singapur, Slovakya, Slovenya, Ukrayna) anadilinde eğitim hakkı anayasal güvence altına alınmıştır. Genel olarak bu anayasalarda; resmi dilin öğrenilmesi ve öğretilmesi vatandaşlar için bir hak ve devlet için bir görev olarak düzenlenir ve eğitimde anadilin kullanabilmesi anayasal hüküm altına alınır.

İki yol var 
Bu çerçevede Türkiye’nin önünde iki yol var gibi. İlk yol, -Özbudun Taslağında (m.45) olduğu gibi- anayasada yasaklayıcı ibareye yer verilmemesi ve resmi dil dışındaki dillerde eğitimin nasıl yapılacağının kanunlara bırakılmasıdır. İkinci yol ise -Azerbaycan (m.45), Letonya (m.37), Kazakistan (m.19), Rusya (m.26 ve 68), Slovakya (m.34) anayasalarında olduğu gibi- doğrudan anayasalarda anadilinde eğitim hakkının düzenlenmesidir.
Tercihim ikinciden yana. Bana göre, “anadilini kullanma hakkı” anayasada ayrı bir madde halinde düzenlenmeli (Azerbaycan Anayasasındaki m.45 gibi) ve böylelikle başta eğitim olmak üzere kamusal makamlarla olan bütün ilişkilerde anadilinin kullanılması garanti altına alınmalıdır. Çünkü anayasalar, boşlukta yazılmaz; onları doğuran sosyolojik şartlar ve bir geçmiş vardır. Devletin bugüne kadar gelen pratikleri, Kürtlerde devlete karşı derin bir güvensizlik doğurdu. Sadece yasakları kaldırarak bu güvensizliğe son verilemez, aynı zamanda hakları anayasal güvence altına almak ve devleti bu hakları yerine getirmekle yükümlü kılmak gerekir. Dile dayalı ayrımcılığa son verilmesi ve dil haklarının anayasada onları görünür/bilinir hale getirilmesi, Kürtlerin güveninin tesis edilmesinde önemli bir pozitif etki yaratır.

Kaynak


Comments are closed.